Aslanlar ve kaplanlar, tarih boyunca sürekli karşılaştırılmıştır. Heybetli yapıları ve asil duruşlarıyla dikkat çeken bu iki yırtıcıya da beşerler tarafından birbirinden farklı özellikler atfedilmiştir.
Özellikle aslanlar, yüreği ve liderlik özelliğiyle bilinir. Pekala, neden kaplanlar değil de aslanlar ”cesur” olarak biliniyor? Kaplanların çoklukla daha iri ve daha güçlü olmasına karşın beşerler niçin aslanı cüretle özdeşleştiriyor? Dilerseniz, bunun karşılığını birlikte arayalım.
Aslanlar tarih boyunca “cesaret” kavramıyla ilişkilendirilmiştir. Bunun en değerli sebeplerinden biri ise toplumsal yapılarıdır.
Aslanlar sürüler halinde yaşar ve küme halinde avlanır. Bu da aslanların daha mert davranmalarında en büyük etkendir. Çünkü aslanlar bir tehlike karşısında yalnız değil, birlikte hareket ederler.
Bir aslanın kaplana nazaran daha teşebbüsçü olmasında da en büyük etken budur. Çünkü bir aslan, yanlış bir atak yaptığında ardını kollayan öbür aslanların olduğunu bilir. Bu yüzden daha yiğit hareket eder.
Kaplanlar ise yalnız avcılardır. Onlar sürü halinde dolaşmaz. Bir yanlış yaptıklarında artlarını kimse kollamaz. Yani, yaptıkları bir yanılgı hayatlarına mal olabilir.
Tek başına hareket etmeleri, kaplanları daha temkinli ve dikkatli olmaya iter. Aslında bu durum kaplanların korkak olduğunu değil, daha stratejik bir biçimde hayatta kalmaya odaklandığını gösterir.
Bu durum kaplanları daha garantici, öbür bir sözle daha utangaç hale getirdiği için kaplanlar önemli bir tehlike olmadığı sürece aslanlar kadar savaşmaya odaklı değildir.
Nitekim tarih boyunca aslan ve kaplan karşı karşıya getirildiğinde, birçok kişi kaplanın geri çekilme eğilimindeyken, aslanın daha cesaretli bir biçimde saldırdığını fark etmiştir. Bu da insanların zihninde, aslanların yürekle özdeşleşmesinin en büyük nedenlerinden biridir.
Ayrıca mitoloji ve kültürel anlatılar da bu algıyı pekiştirmiştir. Eski uygarlıklardan çağdaş toplumlara kadar, aslanlar güç ve liderlik sembolü olarak tasvir edilmiştir. Bu anlatılar, aslanların yüreğini bir nevi tüm dünyada kabul edilen “evrensel bir gerçeklik” haline getirmiştir.
